Koltuk Korkusu: Güce Teslimiyetin Sessiz Çığlığı
Günümüz dünyasında güç, statü ve makam sahipleri, bulundukları konumu korumak adına çoğu zaman adaletsizliğe gözlerini kapatıyor. Kurumlar içinde haksızlıklar yaşanırken bu haksızlıklara şahit olanlar, makamlarını kaybetme korkusuyla suskun kalmayı tercih ediyor.
Asıl mesele şu: Neden?
Bu suskunluğun arkasında derin psikolojik, sosyolojik ve hatta tarihsel bir bağlam var. İnsan, doğası gereği güvenli bölgede kalmak ister.
Kazanılmış bir konum, statü veya güç, kişi için sadece bir iş ya da unvan değildir; aynı zamanda bir kimliktir. Bu kimliği kaybetme korkusu bireyi pasif hale getirir. Kimi zaman bu korku, “kraldan çok kralcı” bir tutumla adaletsizliği görmezden gelmenin ötesinde, bizzat onun savunucusu olmaya da dönüşebilir.
Makam sahipleri genellikle “Ben konuşursam ne değişecek?” veya “Benim sesimi kim duyar?” gibi bahanelerle sessizliklerini haklı çıkarmaya çalışır. Ancak asıl gerçek şudur: Suskunluk, sadece haksızlığın devam etmesine neden olmaz, aynı zamanda zalimin ekmeğine yağ sürer.
Tarih boyunca büyük değişimler, hep cesur seslerin yükselmesiyle gerçekleşmiştir. Bir makamın, bir koltuğun ya da statünün ömrü sınırlıdır; ancak onurlu bir duruşun, adaleti savunmanın mirası kalıcıdır.
Bir kurumun veya bir sistemin çürümemesi için en önemli şey, içeriden gelen cesur seslerdir.
Fakat ne yazık ki birçok kişi, koltuğu kaybetmektense vicdanını kaybetmeyi tercih eder. Makam sahipleri, bulundukları konumun onları güçlü kıldığı yanılgısına düşer. Oysa gerçek güç, haksızlık karşısında sessiz kalmamakta yatar.
Güç sahipleri şunu unutmamalıdır:
Bir gün o koltuktan kalktıklarında geriye bıraktıkları sadece yaptıkları ve yapmadıkları olacaktır. Adalet için susanların mirası, ancak bir korkaklar silsilesi yaratır. Ancak haksızlığa karşı duranlar, gerçek anlamda iz bırakır.
Bugünün suskunları, yarının pişmanları olmamak için cesareti seçmeli.
Çünkü tarih, adaletsizlik karşısında susanları değil, ona karşı duranları yazar.