ONUNCU KÖY YOK
Şu bilgisayarın başına ne zaman otursam…
Sıkı bir pazarlığa tutuşmuşum gibi hissediyorum kendimi.
Zamanın ve hayatın her konusunda, kolumu kırarcasına sallıyor kelimeler.
Zorluyor.
Bazen vazgeçecek oluyorum, derken…
Pazarlığın daha başında kazancını elime tutuşturuyor o sevimsiz gülüşüyle.
Soracağım ama fırsatın bir tarafını da kendi tarafına çekmiş.
Ekonomi diyecek oluyorum,”sen ekonomist değilsin, “diyor hemen.
Açlık sınırı ta şuralara gelmiş, altmış bini bulmuş demeye kalmadan, ”yoksulluk sınırını da ekleme hemen” diye geçiştiriyor.
Sağdaki ile soldaki normalin sınırında bile değilken kafam gelecek kaygısında çırpınan genç neslin bakışlarında kaybolup gidiyor.
Eğitime söylenecek çok kelime varken, kolum kopacak gibi; sallayıp duruyor.
Sağlık iyice arapsaçına dönmüş cümlesini kurmamı hiç istemiyor.
Efendim, maç sonrasında işaret yapmış futbolcunun biri, Atatürk’ün vecizesini ne zaman unuttuk acaba dememe, ”sen anlamazsın,”diye cevabı yapıştırıyor.
Amasız, fakatsız…
Maaşlar, işsizler, asgari ücret …
Söylesene, hangisine nasıl çözüm bulunacak buna cevabın var mı diye soramıyorum korkudan.
Korkudan tabi, neden olacak?
Düşünsenize;
Akıl almasa da, dalga da geçilse sorgulamak çalışan beynin işi. Söyleyecek birşeyler, konuşacak ve anlatacak derdini.
Gördüklerini doğru yorumlayacak.
Herkesin hakkı olanı kendine de hak olduğunu bağıra çağıra anlatacak.
Pazara filesini doldurmuş olduğu günleri hatırlayıp,”neden”diye soracak.
Yüküm iyice ağırlaştı, insaf isterim dese…
Kolu koparacak şu basit ama yakıcı pazarlıkta.
Pazarlık pazarlıktan çıkıp elinde ne var ne yok istediğini alacak, geriye hiçbir şey bırakmayacak.
Oysa gerçekleri pazarlığı yapan da çok iyi biliyor, lakin soracak olsa…
Kaygılarına sebep olan sorunları çözmeye gidecek de…
Onuncu köy diye bir yer yok,