FİNANS – KAPİTAL

Geçen haftaki makalemizde, kapitalizmin toplumlara olan getirilerini incelemiştik. Bu hafta ise, tekelci kapitalizmin modern ve gelişmiş sistematiği olan Finans-kapital konusunu yazacağız.

Finans-kapital aslında mali sermayeye de çevrilebilir. buradaki finans, bankalar ve büyük ölçekli kurumların mali düzeydeki varlıklarıdır. Kapital kelimesi ise, sermayeci kesimin yani global ekonomiye ayak uydurabilen büyük sermaye sahipleri olan işletmelerdir.
Karma ekonomik, serbest piyasa ve siyasi oligarşi sistemlerinin tümünde, finans kapital; banka sermayesiyle, sanayi sermayesinin kol kola girmesi, birlikte yürümesi demektir ki, akabinde bankacılık sektörünün, sanayi zümresine hakim olması ve onu hegemonyası-vesayeti altına almasıdır.
Konuya biraz daha hakim olabilmek için bir örnek verelim: tefecilik olgusunu irdeleyelim… Tefecilik ilk çaÄŸlardan beri varolan bir faizcilik yaptırımıdır. Tefecilik yapan bireyler; toplumun ve kesimlerin maddi sıkıntılar çektiÄŸi, evlerine ekmek alacak parasının olmadığı, sermaye ölçülü bir iÅŸe giriÅŸeceÄŸi vakit çaresiz baÅŸvurduÄŸu yolların başında gelir. Geri ödeme zamanında ise, eÄŸer ödenemeyecek koÅŸullardaysa o bireyi iliklerine kadar sömürür, kursağındaki lokmayı alır, evlerindeki herÅŸeye el koyması, maddi vaziyetinin tümüne el koyabilme garantisidir. Faizli geri ödeme koÅŸuluyla borç vermiÅŸ kiÅŸi; hiç çalışmadan, emek vermeden, üretim yapmadan, oturduÄŸu yerden haksız ve sömürücü politikasına dayalı verdiÄŸi 1 misli parasını 10 misli ile geri alabilmesidir. Bu Tefecilik olgusu bütün dinlerde ve yoksul kesimlerde lanetlenmiÅŸ bir durumdur. İşte günümüz finans-kapitalin birebir karşılığı tefeciliktir aslında.
Gelinen konjonktürde, kapitalizmin geliÅŸmesiyle birlikte tefecilik yasal, günah olmaktan çıkmış ve yapılması tamamen mübah haline dönüşmüştür. Çünkü Mali sistem; bunu ülkelere, topluluklara ve bireylere soruÅŸturma imkanı dahi vermeden yanlış olan ÅŸeyi doÄŸru olarak sindirtmiÅŸtir. 19. ve 20. yy’lar serüveninde kapitalizmin, mali sermaye yolunu kullanarak emperyalizmin ilk kıvılcımları oluÅŸturuldu. Bu aÅŸamada; örgütsüz bankalar ve feodal sistemi yıkmış temeli saÄŸlam burjuva kesimi daha örgütlü ve sistemli bir ÅŸekilde, emekçi, yoksul ve orta ölçekli kesimlerin sırtından bir kene gibi ayakta durmaya ve kazançlarına kazanç katıyorlardı. Sonucunda hedeflenen banka sermayesi sanayi sermayesini esir alıp, kendine bağımlı kıldı ve mali açıdan emperyalizmi doÄŸurdu!
Eskiden kapitalistler, sadece bulunduÄŸu coÄŸrafyayı, yaÅŸadığı bölgeyi, kendileriyle aynı dil ve aynı ırkta olan toplulukları sömürürlerdi; baÅŸka güçlerin, baÅŸka ulusal burjuvaların kendi ulusal toplulukları üzerinde herhangi bir ekonomik etki saÄŸlamaması için ulus-devletleri kutsamışlardır.bu durumda ulus-devletin en büyük savunucuları idiler.böylelikle sözkonusu ulusal topluluk üzerinde sömürü tekelini kurmuÅŸlardır. Kapitalizm bu yolu benimseyerek, 16. yy’dan 20.yy’a kadar bu sayede geliÅŸmiÅŸtir. Ancak 20. yy’a gelindiÄŸinde daha çok kazanma hırsına, daha çok sömürme eÄŸilimine ve daha çok yayılma politikasını kendilerine hedef buyurdular. Artık ulus-devletçi zihniyetten vazgeçip, global bir yapıya bürünmek istediler. Mali kaynaklarını; sömürmeyle, savaÅŸlarla ve kendilerinden zayıf ülkeleri, bankalar kanalıyla borç bataklığına sokarak emperyalizm akımını pratikte hayata geçirdiler. Bir dönem ulus-devletin tekelci sermayecileri artık ulusal sınırları aşıp yayılmacı politikası Finans-kapitali doÄŸurmuÅŸ, tekelci zümreler dışında kalan insanlara açlığı, yoksulluÄŸu, sömürüyü ve savaÅŸları hediye etmiÅŸtir. Bu hakim sınıflar, oturduÄŸu yerden para kazanarak, sermayelerini ölümsüzleÅŸtirirken; esiri tabaka ise, modern köleliÄŸe hapsolmuÅŸtur.
Bu devlet yöneticilerinin, “Büyüyoruz ve ekonomik istikrar sürüyoruz” lafızlarına itikad edilmemesi gerektiÄŸini vurgulamak gerekir. Mesela, Dünya’da 5 milyar insan yoksulken ekonomik kriz oluÅŸmaz. 2 milyar insan aç iken; ekonomik kriz oluÅŸmaz. milyonlarca çocuÄŸun hastalığının tedavi edilmesi mümkün olduÄŸunda ölüyorsa bu ekonomik kriz sayılmaz. 3 milyar insan iÅŸsizlikten yakınıyorsa bu ekonomik kriz sayılmaz. Peki nasıl oluÅŸur bu ekonomik kriz? Öncelikle bankacı sermaye, Tekelci gurup, burjuva sınıfı ve kapitalizm’e hizmet eden zümreler içinde bir dengesizlik olursa ve milyar dolarlarından az buçuk bir gider olursa; iÅŸte o zaman ekonomik kriz söylemleri topluma ikame ettirir kendini. Ne kadar adil bir sistem deÄŸil mi! …  Tefeciler nasıl ki insanları, toplulukları çökertmiÅŸ, evini barkını yıkmış, elindeki bütün deÄŸerlere el koymuÅŸ, yoksulluÄŸa ve ölüme terk etmiÅŸ, ama bundan hiçbir rahatsızlık duymamışlarsa, finans kapital açısından da dünya; yakılmış, yıkılmış, acı çekmiÅŸ, bir bölgesi çökmüş, birileri yerken diÄŸerleri aç kalmış, çok fazla önemli deÄŸildir. Çünkü, Finans kapitalin doÄŸası böyledir. Bu esasında kapitalist sermayenin doÄŸasıdır. Buna esas olarak da sömürücü sınıfların doÄŸasıdır diyebiliriz.
21. yy’ın baÅŸlarında olduÄŸumuz bu süreçte, Reel sosyalist sistemin yıkılmasıyla birlikte dünya tek blok etrafında toplanmaya baÅŸlanmış ve mali sermaye esasında küresel kapitalizmi dünya’ya ilan etmiÅŸtir. Finans-kapital; gittikçe her sınıra ulaÅŸmış, dünya ülkelerinin yüzde 90’nı bu yeni dünya düzenine enjekte etmiÅŸtir.  GeliÅŸmemiÅŸ ve geliÅŸmekte olan ülkelere borç-faiz uygulamasıyla tabiri caiz bütün aÄŸaçların sahibi olmakla birlikte; sadece birkac dal meyve vermekle fetiÅŸizmi sevabıyla uygulamıştır.
Finans-kapital gerçeği; emperyalizm, tekelci kapitalizm ve büyük burjuvazi tabakası; dünyaya mali sermaye yoluyla, insanları gittikçe yoksullaştıran, orta ve vasat ekonomili toplulukları sömürüleştiren, yoksulluğu ve açlığı çoğaltan, emekçileri sonsuz bir köleliğe dayatan; günümüz dünya modelinin sistemidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir