Dünyada kapitalizmle ilgili yüz tane yazı yazılsaydı bunların doksan dokuzu eminimki, kapitalizm karşıtı yazılar olurdu! Kalan biri de muhtemelen bir kapitalin para vererek yazdırdığı bir yazidan ibaret olurdu! Avrupa menşeili olan bu teorik ve pratik sistemi aslında toprak ağalığı-derebeylik sisteminin gelişmiş bir modelidir. Bu gelişmiş feodal yapı bütün dünyayı sardıkça savaşların sayısı ve etkisi daha da arttı. İnsanlar daha çok çalışıp daha az para kazanır oldu. Burjuva ve proletarya arasındaki mesafe Filipinlerle Andorra, ığdır ile gökçeada arasındaki mesafeden daha fazla uzak oldu.Benim tanımımca; kapitalizm,bireysel mülkiyete dayanıp, liberalizmin beynidir. mülkiyetsiz bireye modern kölelik sunan sistemin adıdır. Zengin-fakir kutuplaşmasına sebebiyet veren; küreselleşmenin hegemonyasıdır.
Genel tanım ise, kapitalizmin feodalizmden sonra sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan sosyal ve ekonomik bir oluşum olduğu şeklindedir. Neden bu kadar yakın tarihleri verirler anlamakta zorlanıyorum! Bana göre Kapitalizmin doğuşu; takas sisteminin ortaya çıkmasıyla meydana gelir. Ver sığırı al buğdayı yada ver timsah derisini al aslan kürkünü şeklindeki oluşumdur. yani trampa ekonomisi… Ardından Lidyalılar parayı buldu. Sistem git gide gelişti. Endüstri devrimiyle beraber kapitalizm daha organize bir boyuta ulaştı. Yahudiler, Amerikalılar ve İngiliz iktisatçıların üçlü çabasıyla kapitalizm gözle görülür, elle tutulur bir sistem haline geldi ve zaman içinde bugünkü karmaşık yapısına ulaştı. Ve en sonunda şu andaki içinden çıkılamaz durumuna geldi! Sonuç: açlık, sefalet,savaş, kardeşi kardeşe düşman, ailevi değerlerin önemini bıraktırmadığı, toplu ölümler ve tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir ekonomik dengesizlik. Aslında kapitalizm bütün Çağlarda var olan bir sistemdi, zaman içinde sadece kavramlarıyla, sözde modern çagdaş bir hal aldı!
Kapitalizm,sınıfsal farklılığı yaratan, bu farklılığıyla toplumdaki sınıf ayrışmasını güden, aynı anda nefret ve küçümseme meyilini sardıran, bir taraf daha çok maddi ekseriyetini artırırken, diğer tarafı sömürülme bataklığına sürdüren bir yelpazedir.
Evvela Patron-işçi kesimini ele alalım;
Ticari bir şirketi, fabrikayı yada işletim yerinde üretim yapılan bir mecrada, işi çıkaran, kötü çalışma koşullarında emeğini sarfedip üretimi yoktan yaratan işçidir. Patron bu esnada sadece kazancına, daha çok zenginleşmek için çalıştırmaya, metayı üretebilmek adına işçiye piyon misyonunu enjekte eder. üstelik asıl üretimi tüketiciye hazır hale getiren, hammaddeyi mamüle çeviren emekçi; ancak işvereninden emeğinden çok daha cüzi bir miktarını alabilerek hayata tutunmaya çalışır. Net bir şekilde söylemek gerekir ki; kapitalizmin madde eksenli maddiyatı işçiye az bir miktarla yetinmeyi hatta borçlanmayı vaat ederken, patrona emeğinden çok daha fazla haksız kazancı ve seküler bir yaşantıyı deklare ettirir.Kapitalizmin belkide topluma en büyük etkisi gençliğe yüklediği apolitik bir şuur ve keyf-i dünya hayatını aşılatmış olmasıdır. Bu sistemde, toplumun bireyleri itaakatkar, gelişip biten toplumsal durumları sorgulayamaz, ödediği vergisinin sebebini bile bilmeyen bilinçsiz ve güya çağdaşlık adı altında nesil yetiştirmesidir. Kapitalizm bunu en çok, küresel teknoloji (bilgisayar, internet,telefon,şatafatlı yaşantıya özendirici diziler, reklamlar vs) modern eğlence mekanlarını (bar, disco, cafe vs.) yaygınlaştırarak ve basın özgürlüğünü kısarak (yanlı, devlet tekeli medya,gerçeği saptırıcı bilgi ve polemikler) yaptığı hamlelerler uygulamaktadır. Netice de bugün apaçık ortadadır ki; kapital zihniyet bu projesiyle başarıya ulaşmıştır, toplum üzerinden!Bu sistemde modern binalar,daireler ve haneler modern Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında, önce insalara vadeli kredi yoluyla bir ömür borç altına girecek biçimde sergiye alınıp ve kendisinden doğacak çocuklara, hatta nesilden nesiline aktarılacak ödeme zorunluluğuna girmesini sağlar. Bu sayede nesil her ay düzenli olarak borç altına girecek, sürekli kapital buyruklara hizmet edecek bir vesayet altına girer. Kentsel Dönüşüm bununla sınırlı kalmayıp; ayrıca yeni binalarla tarım alanları, orman alanları ve yeşil alanları önce azaltıp sonra yok edecek ve bunun yerini lüks yapıtlar alacak. Eğer ki; kentsel dönüşüm olacaksa illa ki doğamız ve ırmak kokan alanlarımız üzerine yapılacak diye bir şey olmamalı. Çünkü temiz doğamız insan hayatı için çok önemli.Gerek görsellik, gerekse temiz hava açısından olsun, insan hayatı için çok daha ehemmiyetli olsa gerek.
Artık günümüzde liberal ekonominin zararlarını her fert derinden hissediyor. Liberal zihniyet toplumun her kesimini etkisi altına almış vaziyette! İnsanlık tarihi boyunca zeki azınlık, daha az zeki olan çoğunluğu hep bir şekilde yönetmiştir. Bu alışılageldik bir durumdu. Ayrıca insanlığın gelişmesi de bu sayede mümkün olabildi. Sonuçta birileri her zaman daha akıllıydı ve daha iyi şartlarda yaşamasını da başardı bir şekilde. Eski mısırda bile mühendis köleler, piramit planlarını gölgede çizerken; işçi köleler ise,güneşin altında öküzlerle beraber çalışıyordu.Birileri her zaman daha zeki oldu, daha az yıprandı, daha rahat yaşadı. Geçmişten günümüze durum herkesin kabullendiği bu şemadaydı hep. Endüstri devrimiyle beraber bu durum da değişmeye başladı. Daha zeki ve yetenekli olan değil, liberal sisteme ayak uydurabilenler daha başarılı olmaya başladı. Başarıya ulaşmak için her yolu mübah sayan, bu yolda hiçbir değer yargısını kabul etmeyen bir kesim türedi. Bu kesim kısa sürede üretim araçlarını da ele geçirdi. Ticaret ve sanayi odaları kuruldu. Böylece liberalizme hizmet edenler kendi içlerinde daha organize olabildiler. İşçilerin maaşlarını hep birlikte ayarladılar. Böylece bir patronun yaptığı zamdan daha yükseğini diğer patron yapamıyordu. Sistem tıkır tıkır işliyordu. Özgür köleler kendi istekleriyle fabrika kapılarında iş dilenir oldular!
Her gün gidip geldiğiniz işinizi bırakırsanız ne olur? Elektrik, doğalgaz, su faturalarını ve kiranızı ödeyemezsiniz. Birikimleriniz bittiğinde de en sonunda soğuktan ya da açlıktan ölürsünüz. Çark sizi ezip geçmiştir. Farkında olmadan bütün insanlık sizi ezip geçmiştir aslında. Sizin sisteme karşı bireysel başkaldırınız hezimetle sonuçlanmıştır! Diğerleri sustalı maymun gibi işlerine gitmeye, günlük monoton hayatlarını yaşamaya devam ederler. Sabahın altı buçuğunda uyanıp otobüs kuyruklarında aç ve uykulu bir halde sıra beklerken ve kendi talihlerinin neden kara olduğunu düşünürken nasıl bir çarkı döndürmekte olduklarını anlayamazlar belki ama bir şeylerin ters gittiğinin farkındadırlar ve en azından sürüden ayrılmamış olmanın güvenini yaşarlar. Proletaryanın bir kısmı da ne olup bittiğinin farkındadır ama kredi kartı borçları, çocuğun okulu, evdeki sorunlar, bitmek bilmeyen istekler, ihtiraslar o kadar meşgul eder ki onları bu kadar derdin içinde çarkın üstünde koşmayı bırakmanın intihar etmek anlamına geldiğini bilirler. O yüzden çaresizce koşmaya devam ederler. Sonra yeni bir alışveriş, yeni bir taksit,Yeni hedefler,Yeni bir oturma odası takımı..
Her an milyonlarca insan uzaklarda gösterilen içi boş hedeflere ulaşmak için durmadan koşuyor ve biz koştukça çark daha da hızlı dönüyor. Çark hızlandıkça bizler daha da hızlı koşmak zorunda kalıyoruz. Peki önümüze koyulan bu hedeflere ulaşmak zorunda mıyız? Koşmayı biran için bıraktığımızı düşünelim… Bu durumda ne olur? Diğer insanlar koşmaya devam ediyor ve çark da dönmeye devam ettiği için bizi ezerler degil mi? Eğer bir kişi koşmayı bırakırsa bu çarka hiçbir şey olmaz. Lakin çarkın dişlileri arasında kalan o kişi ölür, yok olur… Ama örgütlü ve bilinçli bu kitle durma kararı alırsa işte o zaman sisteme başkaldırı sonuç verir!
Peki, bu çarkı durdurmak için ne yapmak gerekir? Karl Marx herkesin aynı anda koşmayı durdurması gerektiğini söyleyip ve bunu da devrim olarak adlandırmış. Ancak bu şekilde kapitalizm yıkılabilirmiş. Bu arada Marx çark durduktan sonra doğabilecek problemleri göz ardı etmiş olmalı ki, alternatif sosyal ve ekonomik sistem olan merkezi planlama bütçe projesi çöküntüye uğramıştır sovyetlerde. Bunu en azindan ben iddaa ediyorum ki, 21. yy’da maksizim çökmüştür! Hele ki şu anda insanlık o kadar çarka bağlı ki; çark birdenbire durduğunda üçüncü dünya savaşından daha beter bir hale gelebilir dünya! Şu bir gerçek ki çark bir şekilde hep döndü-döner. Adı ne olursa olsun birileri, birilerini hep yönetmiştir. İçinde sistem kelimesini barındıran her şey insanın özgür damarlarına zerk edilen bir zehir gibi zarar verdi. İster kapitalizm olsun ister komünizm(hiçbirzaman uygulanamayışından ve ütopya ekseninde kalmasından dolayı) bütün sistemler bireyi es geçti. O yüzden bugüne kadar sosyal yaşam gelişmesine rağmen bireylerin ruhsal sıkıntıları maalesef geçmedi, daha da devleşti.
Benim okuyucularımızdan naçizane talep ve önerilerim var elbette. Kapitalizme alternatif arayışı herzaman olmalıdır, tabikide. Her şey ekonomik demiyor muyuz, iktidar da ekonomi ile ilgili.mesela 8g ülkelerindeki ortak özellikleri, zengin oluşlarıdır. Teferruata girmeksizin anlatmak gerekirse; birnevi ilkele dönüş (pagan kültür, trampa benzeri) ve yeni bir insanlık temeli atmak ve de en önemlisi, sömürü olmaksızın mülkiyet hakkından feragat edip yaşamı paylaşma noktasında yaşayan şirinler gibi, alternatif bir ekonomik sistem düşünülebilir. şöyle düşünelim, sıcakta en büyük ihtiyacınız gölge bir yerde serinlemektir, ille de ağacı satın almanız gerekmiyor ki! serinleyip başka bir sıcaktan bunalmış insana yerinizi devredebilirsiniz. herkes okuyup bitirdiği kitabı olduğu yerde (cafe, bank, kaldırım) bırakıp başka birinin okumasına terk edebilirsiniz. kitabı bulup okuyan kişi de kapitalizme bulaşmadan kitabını okuma şansı elde edebilir ve bu yaygınlaştırılabilir. paylaşılabilen paylaşılır, devir daim olarak… Herkes en iyi yapabildiği şeyi yapar ve arza sunar, diğer kişi de gelir o ürünü ya da hizmeti talep eder karşılığında o da kendi arzını zamanı açık bir şekilde sunacağını taahhüt eder… Yani bir kızılderilinin söylediği gibi ”son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık tutulduğunda ” paranın yenmeyeceğini anlama deneyimini edinmeden biz paradan vazgeçelim! Benjamin franklin’in de dediği gibi ”para ve insan arasındaki ilişki şöyledir: insan sahte para yapar, para da sahte insanı” Yani; ya bu dünyanın sonuna kadar bu sistemi yasayacagız yada alternatif yollar bulup üstünde çalışacağız! paylaşım dolu, sömürüsüz, savaşsız yarınlar için alternatiflere ihtiyacımız var… Hadi gelin hep birlikte biraraya gelelim, alternatif sosyal, kültürel ve ekonomik önerilerimizi paylaşalım, istifade edelim, sonrada bunu moder köleliğe sırtını dayamış köhnemiş sisteme dayatalım!
Dünyada kapitalizmle ilgili yüz tane yazı yazılsaydı bunların doksan dokuzu eminimki, kapitalizm karşıtı yazılar olurdu! Kalan biri de muhtemelen bir kapitalin para vererek yazdırdığı bir yazidan ibaret olurdu! Avrupa menşeili olan bu teorik ve pratik sistemi aslında toprak ağalığı-derebeylik sisteminin gelişmiş bir modelidir. Bu gelişmiş feodal yapı bütün dünyayı sardıkça savaşların sayısı ve etkisi daha da arttı. İnsanlar daha çok çalışıp daha az para kazanır oldu. Burjuva ve proletarya arasındaki mesafe Filipinlerle Andorra, ığdır ile gökçeada arasındaki mesafeden daha fazla uzak oldu.
Benim tanımımca; kapitalizm,bireysel mülkiyete dayanıp, liberalizmin beynidir. mülkiyetsiz bireye modern kölelik sunan sistemin adıdır. Zengin-fakir kutuplaşmasına sebebiyet veren; küreselleşmenin hegemonyasıdır.
Genel tanım ise, kapitalizmin feodalizmden sonra sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan sosyal ve ekonomik bir oluşum olduğu şeklindedir. Neden bu kadar yakın tarihleri verirler anlamakta zorlanıyorum! Bana göre Kapitalizmin doğuşu; takas sisteminin ortaya çıkmasıyla meydana gelir. Ver sığırı al buğdayı yada ver timsah derisini al aslan kürkünü şeklindeki oluşumdur. yani trampa ekonomisi… Ardından Lidyalılar parayı buldu. Sistem git gide gelişti. Endüstri devrimiyle beraber kapitalizm daha organize bir boyuta ulaştı. Yahudiler, Amerikalılar ve İngiliz iktisatçıların üçlü çabasıyla kapitalizm gözle görülür, elle tutulur bir sistem haline geldi ve zaman içinde bugünkü karmaşık yapısına ulaştı. Ve en sonunda şu andaki içinden çıkılamaz durumuna geldi! Sonuç: açlık, sefalet,savaş, kardeşi kardeşe düşman, ailevi değerlerin önemini bıraktırmadığı, toplu ölümler ve tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir ekonomik dengesizlik. Aslında kapitalizm bütün Çağlarda var olan bir sistemdi, zaman içinde sadece kavramlarıyla, sözde modern çagdaş bir hal aldı!
Kapitalizm,sınıfsal farklılığı yaratan, bu farklılığıyla toplumdaki sınıf ayrışmasını güden, aynı anda nefret ve küçümseme meyilini sardıran, bir taraf daha çok maddi ekseriyetini artırırken, diğer tarafı sömürülme bataklığına sürdüren bir yelpazedir.
Evvela Patron-işçi kesimini ele alalım;
Ticari bir şirketi, fabrikayı yada işletim yerinde üretim yapılan bir mecrada, işi çıkaran, kötü çalışma koşullarında emeğini sarfedip üretimi yoktan yaratan işçidir. Patron bu esnada sadece kazancına, daha çok zenginleşmek için çalıştırmaya, metayı üretebilmek adına işçiye piyon misyonunu enjekte eder. üstelik asıl üretimi tüketiciye hazır hale getiren, hammaddeyi mamüle çeviren emekçi; ancak işvereninden emeğinden çok daha cüzi bir miktarını alabilerek hayata tutunmaya çalışır. Net bir şekilde söylemek gerekir ki; kapitalizmin madde eksenli maddiyatı işçiye az bir miktarla yetinmeyi hatta borçlanmayı vaat ederken, patrona emeğinden çok daha fazla haksız kazancı ve seküler bir yaşantıyı deklare ettirir.
Kapitalizmin belkide topluma en büyük etkisi gençliğe yüklediği apolitik bir şuur ve keyf-i dünya hayatını aşılatmış olmasıdır. Bu sistemde, toplumun bireyleri itaakatkar, gelişip biten toplumsal durumları sorgulayamaz, ödediği vergisinin sebebini bile bilmeyen bilinçsiz ve güya çağdaşlık adı altında nesil yetiştirmesidir. Kapitalizm bunu en çok, küresel teknoloji (bilgisayar, internet,telefon,şatafatlı yaşantıya özendirici diziler, reklamlar vs) modern eğlence mekanlarını (bar, disco, cafe vs.) yaygınlaştırarak ve basın özgürlüğünü kısarak (yanlı, devlet tekeli medya,gerçeği saptırıcı bilgi ve polemikler) yaptığı hamlelerler uygulamaktadır. Netice de bugün apaçık ortadadır ki; kapital zihniyet bu projesiyle başarıya ulaşmıştır, toplum üzerinden!
Bu sistemde modern binalar,daireler ve haneler modern Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında, önce insalara vadeli kredi yoluyla bir ömür borç altına girecek biçimde sergiye alınıp ve kendisinden doğacak çocuklara, hatta nesilden nesiline aktarılacak ödeme zorunluluğuna girmesini sağlar. Bu sayede nesil her ay düzenli olarak borç altına girecek, sürekli kapital buyruklara hizmet edecek bir vesayet altına girer. Kentsel Dönüşüm bununla sınırlı kalmayıp; ayrıca yeni binalarla tarım alanları, orman alanları ve yeşil alanları önce azaltıp sonra yok edecek ve bunun yerini lüks yapıtlar alacak. Eğer ki; kentsel dönüşüm olacaksa illa ki doğamız ve ırmak kokan alanlarımız üzerine yapılacak diye bir şey olmamalı. Çünkü temiz doğamız insan hayatı için çok önemli.Gerek görsellik, gerekse temiz hava açısından olsun, insan hayatı için çok daha ehemmiyetli olsa gerek.
Artık günümüzde liberal ekonominin zararlarını her fert derinden hissediyor. Liberal zihniyet toplumun her kesimini etkisi altına almış vaziyette! İnsanlık tarihi boyunca zeki azınlık, daha az zeki olan çoğunluğu hep bir şekilde yönetmiştir. Bu alışılageldik bir durumdu. Ayrıca insanlığın gelişmesi de bu sayede mümkün olabildi. Sonuçta birileri her zaman daha akıllıydı ve daha iyi şartlarda yaşamasını da başardı bir şekilde. Eski mısırda bile mühendis köleler, piramit planlarını gölgede çizerken; işçi köleler ise,güneşin altında öküzlerle beraber çalışıyordu.Birileri her zaman daha zeki oldu, daha az yıprandı, daha rahat yaşadı. Geçmişten günümüze durum herkesin kabullendiği bu şemadaydı hep. Endüstri devrimiyle beraber bu durum da değişmeye başladı. Daha zeki ve yetenekli olan değil, liberal sisteme ayak uydurabilenler daha başarılı olmaya başladı. Başarıya ulaşmak için her yolu mübah sayan, bu yolda hiçbir değer yargısını kabul etmeyen bir kesim türedi. Bu kesim kısa sürede üretim araçlarını da ele geçirdi. Ticaret ve sanayi odaları kuruldu. Böylece liberalizme hizmet edenler kendi içlerinde daha organize olabildiler. İşçilerin maaşlarını hep birlikte ayarladılar. Böylece bir patronun yaptığı zamdan daha yükseğini diğer patron yapamıyordu. Sistem tıkır tıkır işliyordu. Özgür köleler kendi istekleriyle fabrika kapılarında iş dilenir oldular!
Her gün gidip geldiğiniz işinizi bırakırsanız ne olur? Elektrik, doğalgaz, su faturalarını ve kiranızı ödeyemezsiniz. Birikimleriniz bittiğinde de en sonunda soğuktan ya da açlıktan ölürsünüz. Çark sizi ezip geçmiştir. Farkında olmadan bütün insanlık sizi ezip geçmiştir aslında. Sizin sisteme karşı bireysel başkaldırınız hezimetle sonuçlanmıştır! Diğerleri sustalı maymun gibi işlerine gitmeye, günlük monoton hayatlarını yaşamaya devam ederler. Sabahın altı buçuğunda uyanıp otobüs kuyruklarında aç ve uykulu bir halde sıra beklerken ve kendi talihlerinin neden kara olduğunu düşünürken nasıl bir çarkı döndürmekte olduklarını anlayamazlar belki ama bir şeylerin ters gittiğinin farkındadırlar ve en azından sürüden ayrılmamış olmanın güvenini yaşarlar. Proletaryanın bir kısmı da ne olup bittiğinin farkındadır ama kredi kartı borçları, çocuğun okulu, evdeki sorunlar, bitmek bilmeyen istekler, ihtiraslar o kadar meşgul eder ki onları bu kadar derdin içinde çarkın üstünde koşmayı bırakmanın intihar etmek anlamına geldiğini bilirler. O yüzden çaresizce koşmaya devam ederler. Sonra yeni bir alışveriş, yeni bir taksit,Yeni hedefler,Yeni bir oturma odası takımı..
Her an milyonlarca insan uzaklarda gösterilen içi boş hedeflere ulaşmak için durmadan koşuyor ve biz koştukça çark daha da hızlı dönüyor. Çark hızlandıkça bizler daha da hızlı koşmak zorunda kalıyoruz. Peki önümüze koyulan bu hedeflere ulaşmak zorunda mıyız? Koşmayı biran için bıraktığımızı düşünelim… Bu durumda ne olur? Diğer insanlar koşmaya devam ediyor ve çark da dönmeye devam ettiği için bizi ezerler degil mi? Eğer bir kişi koşmayı bırakırsa bu çarka hiçbir şey olmaz. Lakin çarkın dişlileri arasında kalan o kişi ölür, yok olur… Ama örgütlü ve bilinçli bu kitle durma kararı alırsa işte o zaman sisteme başkaldırı sonuç verir!
Peki, bu çarkı durdurmak için ne yapmak gerekir? Karl Marx herkesin aynı anda koşmayı durdurması gerektiğini söyleyip ve bunu da devrim olarak adlandırmış. Ancak bu şekilde kapitalizm yıkılabilirmiş. Bu arada Marx çark durduktan sonra doğabilecek problemleri göz ardı etmiş olmalı ki, alternatif sosyal ve ekonomik sistem olan merkezi planlama bütçe projesi çöküntüye uğramıştır sovyetlerde. Bunu en azindan ben iddaa ediyorum ki, 21. yy’da maksizim çökmüştür! Hele ki şu anda insanlık o kadar çarka bağlı ki; çark birdenbire durduğunda üçüncü dünya savaşından daha beter bir hale gelebilir dünya! Şu bir gerçek ki çark bir şekilde hep döndü-döner. Adı ne olursa olsun birileri, birilerini hep yönetmiştir. İçinde sistem kelimesini barındıran her şey insanın özgür damarlarına zerk edilen bir zehir gibi zarar verdi. İster kapitalizm olsun ister komünizm(hiçbirzaman uygulanamayışından ve ütopya ekseninde kalmasından dolayı) bütün sistemler bireyi es geçti. O yüzden bugüne kadar sosyal yaşam gelişmesine rağmen bireylerin ruhsal sıkıntıları maalesef geçmedi, daha da devleşti.
Benim okuyucularımızdan naçizane talep ve önerilerim var elbette. Kapitalizme alternatif arayışı herzaman olmalıdır, tabikide. Her şey ekonomik demiyor muyuz, iktidar da ekonomi ile ilgili.mesela 8g ülkelerindeki ortak özellikleri, zengin oluşlarıdır. Teferruata girmeksizin anlatmak gerekirse; birnevi ilkele dönüş (pagan kültür, trampa benzeri) ve yeni bir insanlık temeli atmak ve de en önemlisi, sömürü olmaksızın mülkiyet hakkından feragat edip yaşamı paylaşma noktasında yaşayan şirinler gibi, alternatif bir ekonomik sistem düşünülebilir. şöyle düşünelim, sıcakta en büyük ihtiyacınız gölge bir yerde serinlemektir, ille de ağacı satın almanız gerekmiyor ki! serinleyip başka bir sıcaktan bunalmış insana yerinizi devredebilirsiniz. herkes okuyup bitirdiği kitabı olduğu yerde (cafe, bank, kaldırım) bırakıp başka birinin okumasına terk edebilirsiniz. kitabı bulup okuyan kişi de kapitalizme bulaşmadan kitabını okuma şansı elde edebilir ve bu yaygınlaştırılabilir. paylaşılabilen paylaşılır, devir daim olarak… Herkes en iyi yapabildiği şeyi yapar ve arza sunar, diğer kişi de gelir o ürünü ya da hizmeti talep eder karşılığında o da kendi arzını zamanı açık bir şekilde sunacağını taahhüt eder… Yani bir kızılderilinin söylediği gibi ”son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık tutulduğunda ” paranın yenmeyeceğini anlama deneyimini edinmeden biz paradan vazgeçelim! Benjamin franklin’in de dediği gibi ”para ve insan arasındaki ilişki şöyledir: insan sahte para yapar, para da sahte insanı” Yani; ya bu dünyanın sonuna kadar bu sistemi yasayacagız yada alternatif yollar bulup üstünde çalışacağız! paylaşım dolu, sömürüsüz, savaşsız yarınlar için alternatiflere ihtiyacımız var… Hadi gelin hep birlikte biraraya gelelim, alternatif sosyal, kültürel ve ekonomik önerilerimizi paylaşalım, istifade edelim, sonrada bunu moder köleliğe sırtını dayamış köhnemiş sisteme dayatalım!