Teselliye Beş Kala
Sarsıntıları yüreğimizde hissettik. Travmayı hep birlikte yaşadık. Zaten Pandemi bunun tuzu biberi olmuştu. Geleceğin belirsiz olması iç dünyamızda zihinsel kırılmalara ve güvenlik duygusunun kaybolmasına sebep oldu.
Ruhumuz enkaza dönüştü. Bir an önce onu yeniden inşa edip ayağa kaldıracak bir teselliye kavuşmalıyız. Çünkü bu enkaz, sadece bu günümüzü değil, geleceğimizi de etkileyecektir.
Kederden, acıdan, hüzünden uzaklaşma ve dermana kavuşma anıdır teselli. Bir varmış, bir yokmuş gibidir. Anlıktır ve ruhu pansuman eder. Ve bitince pansuman, yara kapanmaz, kan akmaya devam eder. Sabırla beklemek gerek, ilaç denilen zamanı.
Çünkü sabırdır, tesellinin yoldaşı. Geçen zamandır, teselliyi insana yaklaştıran.
Bu yakınlık salt bir bekleyiş değil, içinde bilgi, bilinç ve düşüncenin olduğu zamansal bir bekleyiştir. Karakterler, bu bekleyişte ortaya çıkar.
Güçlüler, zamana karşı koyar ve zorluklarla göğüs göğüse çarpışırlar. Zayıflar ise, hemen bir sığınak ararlar, teselliye beş kala tökezleyip menzile varamazlar. Umutsuzluk rüzgârına kapılırlar. Oradan oraya uçarlar.
Akıl ve mantık, güçlü karakterlerin, başucu silahıdır. Acı, hüzün ve keder avına bu silahla çıkarlar.
Kutsal kitap Kur’an da bu silahı kullananlar vardı. Güçlerini akıl ve mantıktan alırlardı.
Hz. Yusuf, teselliyi, atıldığı kuyunun derinliğinde aramıştı. Satıldığı Mısır’a vali olunca, vezirin hanımının iftirasına maruz kalmıştı. Yusuf, duygusuyla değil, akıl ve mantığıyla hareket etmiş, hapishaneye atılmayı özgürlüğüne tercih ederek iftirayı boşa çıkarmıştı.
Hz. Peygamber, Mekke’den Medine’ye hicret ederken Yusuf suresinin inmesi tesadüf değildir. Göklerde bir karar kılınmış, yerdeki sevgilinin bir teselliye ihtiyacı vardı.
Bu sure, Peygamber için bir teselli suresidir. Sure teselli olunca ayetler kalbe dokunan meleğe, melekler de söze dönüşür.
O da Yusuf gibi, kardeşleri tarafından çölün uçsuz bucaksız kuyusuna atılmış, acı, hüzün ve gözyaşına maruz bırakılmıştı. Düşmanın gücünü kırmak için gittiği yönün tersine gitmiş, gündüzleri Sevr mağarasına sığınıp geceleyin yolculuk etmişti. Akıl ve mantık, bir kez daha Peygamber’in eyleminde açığa çıkmıştı.
Sevr mağarasında yol arkadaşı, Hz. Ebubekir ile birçok söyleşmelerde bulunmuş, iki kişinin üçüncüsü, bütün bunlara şahit olmuştu.
Sözlerin sözü, unutulmaz evrensel bir söze dönüşmüştü. Bu söz bir taneydi ve onlara yetmişti. İçinde tesellinin varlığını, güven, huzur ve mutluluğun rengini taşıyordu. Söylenmeliydi ve yürekler huzur bulmalıydı. Aşık ile maşuk hem hal olup gayba karışmalıydı. Bir söz, ayakları arşa yükselen vurduğunda yeri titreten bir söz…
“La Tehzen İnnallahe meana, Üzülme! Allah bizimle beraberdir.’’ (Tevbe; 40)
Bu sadece bir söz müdür? Ya içindeki manayı kim bilecek? Kim söyleyecek onun içindeki tesellinin yüreklerdeki ateşi bir çırpıda söndürdüğünü?
Hz. Meryem, maddi ve manevi teselliye kavuşmuştu. İsa, O’nun maddi tesellisiydi. Meleklerle konuşması manevi teselliydi. Belli ki bu teselliler yetmemişti Ona.
Ayakları arşa yükselen, vurduğunda yeri göğü inleten bir söze ihtiyacı vardı. İltifat, güven, merhamet, şefkat, güzellik ve huzur içeren bir söz…
Amcası Zekeriyya bahçıvan, O, bir çiçek olmalıydı. Yüreğiyle sulamalı, kalbiyle budamalıydı O’nu. Nitekim Rabbi, O’nu bir çiçek gibi büyütmüştü.
‘’ Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir çiçek gibi yetiştirdi…’’(Ali İmran; 37)
Bazen de bir şiir seni alır ve teselliler dünyasına götürür. Her mısrası kalbine ok gibi saplanır. Anlamlar uçuşur yüreğinde, teselli tomurcukları belirir. Bir çiçek gibi açar ruh dünyanda. Kokusu sarhoş eder insanı. Kendinden geçersin. Rahatlarsın, huzur bulursun. Yıllardır kapının kenarında sevgiliyi bekleyip de ona kavuşan birinin heyecan ve mutluluğunu yaşarsın. Bir daha kaybolmasın, gitmesin ve hiç bitmesin istersin.
Teselliye beş kala, yıkılmamış ayaktasın. Düşmemiş, yoldasın. Yürürken bir şiir dudaklarında mırıldanırsın! Rabbine niyaz edersin.
Hangi yana baksam kararsızım.
Yüreğim kanıyor sızım sızım
Bir inşirah Rabbim’den tek niyazım.
Sabrun cemil gösteririm ansızın
Tebessüm dudağında bir melek
İniyor, gökten selam vererek,
Bir inşirah kalbime indirerek
Çekip gitti La Tahzen, diyerek (Seyfettin Budak)