TE’SİS-İ İLAHİ
Yüce Allah dışında, hiç kimsenin yok etmeye,veya kendi istekleri doğrultusunda değiştirmeye güçlerinin yetmediği bir İlahi sistem içinde varlık sürdürüyoruz,sürdürmek zorundayız.
Bir şeyleri çalışıp çabalayarak amacınıza ulaştığınızı zan ediyorsanız, bilin ki büyük bir yanılgı içindesiniz.Zaten önceden sizin ulaşmak istediğiniz hedef veya menzil belirlenmiş,sizin o hedefe vasıl olup, olamayacağınız kader defterinize işlenmiştir…Yani başlangıcını ve sonucunu bilemediğiniz;ama birer baş aktör olarak yazılan bu senaryoyu kurallarına göre oynama durumunuz söz konusudur. Bu senaryolar tek kişiliktir… Sonucunun nasıl biteceğini ancak senaryoyu yazan bilir… Oyuncu, bu konuda neler olacağını bilecek bir yetiye sahip değildir…
Peki bu bilme yetisi elinden alınmış kişi için bir lütuf mudur,lütuftur…Eğer biz geleceğimizi önceden bilebilecek bir istidada sahip olabilseydik,ya korkudan,veyahut sevinçten ölürdük…
Geleceği ile ilgili her şeyi önceden bilen bir insanı düşünün…Bu insan bir kaç dakika, bir kaç gün,veya bir kaç yıl sonra feci bir kazada can vereceğini bilse, yaşamı nasıl olurdu acaba…?
Kulaklarımız belli başlı olanları duymak yerine;dünyanın en uzak yerlerdeki sesleri duyabilseydi ; sizce yaşam bir kabusa dönüşmez miydi..?
Gözlerimiz mesela…Her şeyi görebilseydi, dünyadaki her olup biteni, iyiyi veya kötüyü ,görüp, cehennemi bir azaba düçar kalmaz mıydık..?
Derin düşünürsek, beş duyu organımızın sınırlı bir kapasiteye sahip olması, bizim için yukarıda bahs edilen birer İlahi lütuftur…
Can ciğer olduğunuz bir arkadaşınız var,ve ona çok değer verip güveniyorsunuz… Diyelim ki insanların içini okumak gibi bir meziyete sahipsiniz…O da ne..! O çok sevdiğiniz arkadaşınız, sizin hakınızda çok kötü şeyler düşünüyor ve sizin için envai çeşit olumsuz planlar yapıyor… Bu durum sizin için büyük bir hayalkırıklığını söz konusu yapmaz mı..?
Biz ne zaman öleceğimizi bilemeyiz.Şayet bunun tam tersi olup,ne zaman öleceğimizi bilebilseydik , yine müthiş bir korkuya kapılıp , yaşamın anlamını yitirecek,geçen her saniye her dakika her saat bir işkenceye dönüşecekti.Böyle bir durumda bin yıl bir ömür verilse bile, huzursuz olacak, öleceğimiz o anı korkuyla bekleyip; belki yemekten içmekten kesilecektik…
Böyle bir sistem mevcut iken,bizim beşeri münasebetleri sağlıklı bir şekilde yürütmemiz mümkün olabilir miydi..? Öleceğimizi bile bile, hiç bir endişe duymadan,veya korkmadan yaşamsal tüm aktiviteleri icra etmemiz, Allah’ın içimizde tesis ettiği bir güven dıygusundan kaynaklanıyor…
O yüzden ona sığınıyor,ona güveniyor,ona tevekkül ediyoruz.
Şayet bu güven duygusu olmasaydı , ne bir hareket ne bir faaliyet olurdu .Öylece tedirgin bir yaşam sürecek,hiç bir şey yapamaz hale gelecektik … Mesela yemek yerken ,ya da bir şeyler içerken alacağımız bir lokmanın veya bir yudum içeceğin nefes borumuza kaçıp,ölmemize sebebiyet verebileceği ihtimali ve bundan tezahür edecek bir endişe, bize o lokmayı ,o bir yudum içeceği zehir yapmaz mıydı..?