Türkiye siyaseti her dönem sancılı geçmiş bir serüvene sahiptir. Kimi dönemlerde iktidarda olan ve yönetim anlayışını uzun veya kısa dönem halka kabul ettiren partiler, belli bir dönem sonra iktidardan ayrıldıklarında unutulma ile karşı karşıya kalmışlardır. Bunu uzun dönemde göremeyebiliriz. Çünkü 17 yıl gibi bir dönem iktidarda olan ve girdiği her seçimi kazanan Ak Parti, kimilerine göre bu istatistikleri zorlamış olabilir. Her seçimi kazanmış derken belki bazıları “31 Mart Yerel Seçimlerini” örnek göstererek buna karşı çıkabilir. Ancak bu durumu il bazında değerlendirmemek gerekir. Dolayısıyla ülke genelinde 31 Mart seçimlerinde yine iktidarı elinde bulunduran Ak Parti oldu.
Ancak yerel seçimlerin bana göre “nabzına göre” sonuçlarıyla Ak Parti içinden iki yeni parti çıkmış oldu. Her ne kadar daha Ali Babacan tarafı parti ismini ve tüzüğünü açıklamamış olsa da partisinin kurulacak olması an meselesidir. Ali Babacan’a göre daha hızlı davranan Ahmet Davutoğlu, partisini geçtiğimiz hafta tanıttı. İsmi “GELECEK PARTİSİ”. Kimi çevreler, kurulan partinin ve kurulacak bir diğer partinin daha şimdiden siyaset sahnesinde heyecan uyandırdığını belirtti. Bu durum da gayet doğaldır. Çünkü iki parti de Ak Parti’nin içinden doğmuş olan partilerdir. Dolayısıyla Ak Parti içinden eski siyasetçileri beraberlerinde götürme ihtimalleri de olağandır.
Partiler kuruldu ya da kurulacak kurulmasına ama, özellikle kimi siyaset bilimcileri ve kamuoyu, bana göre hatalı birtakım yorumlar yapmaya başladılar. Bu yorumların en dikkat çekici ve bana göre hatalı olanı (en azından daha hangi yönde adım atacakları belli değilken) bu partilerin “Millet” veya “Cumhur” ittifakı ile beraber olacağı savıdır. Zira yeni sistem her ne kadar ikili bir siyaset anlayışını zorlasa da başka bir ihtimal daha var. O da hiçbir ittifakın yanında veya içinde yer almayarak farklı bir kulvar izleme ihtimalinin varlığı. Çünkü bu isimlerin geldiği kulvar belli. Dolayısıyla bana göre kendileri yeni bir yol izleyebilirler.
Bahsi geçen partilerin en önemli özelliği, farklı bir siyaset tarzı izleyecek olmalarıdır. Davutoğlu tarafı daha şimdiden sert bir dille ve hızlı adımlarla yürüyecek izlenimi vermiş durumda. Ancak Babacan’ın partisi, Babacan’ın açıklamaları ve izlediği politika anlayışından hareketle daha yumuşak bir siyaset izleyeceğe benziyor. Elbette her insanın kendi düşündüğünü demokrasi kulvarı içerisinde dile getirme özgürlüğü vardır. Bu olgu siyaset anlayışının ve demokrasinin özünün bir gereğidir. Ancak söz konusu özgürlüğün hiçbir şiddet unsuru içermemesi şartıyla.
Önümüzdeki seçimlerde muhtemel bir iktidar değişikliği sonucunda Ak Parti’nin de yukarıda dile getirdiğim unutulmayı yaşayıp yaşamayacağı belirsiz. Ancak bu uzak ve imkânsız değildir. Önemli olan ülkenin geleceği ve vatandaşların huzuru için atılacak adımların doğru olmasıdır. Zira hiçbir partinin sonsuza kadar iktidarda olacağı diye bir olgu yoktur. Ancak, bu iktidar değişikliğinin sadece seçimlerle olması gerekir. Çünkü Türkiye’de bazı dönemler seçimle gelmiş meşru iktidarı darbelerle indirme girişiminin olduğunu unutmamak gerekir. Her bir darbe girişiminden sonra ülke on yıl geriye gitmiş ve bundan en çok zararlı çıkan ise ne yazık ki halk tabakası olmuştur. Dolayısıyla meşru olan durum, seçimle gelenin yine seçimle gitme yoludur.